Bazi zamanlari vardir ruhumuzun degiskenlik gosterdigi, bu durumlarda iyi geldigine, sanki icini yansittigini inandigim yazarlardan biri Cezmi Ersoz. Yazilarindan bir tanesini de bugun paylasmak istedim sizlerle, belki iyi gelecek birileri olabilir:)
Seninle aynı şeyleri özlüyoruz aslında…
Sıradan şeyler. Basit, zarif, anlaşılır...
Kıyıları özlüyoruz, mesela. Ve kıyıda kalbimiz gibi bir evi...
Ve orada bize benzeyen insanlarla bir arada yaşamak istiyoruz.
Çocuklar, bize boyun eğen bir doğa ve yavaşlatılmış bir hayat istiyoruz.
Her şey açık olsun ve hayat içimizden aksın ama yine de bize pek zarar vermesin istiyoruz...
İyi insanlar olmak istiyoruz. İyi... Bir sarmaşık gibi birbirimize sarılıp sonsuza dek kopmamak istiyoruz.
Oysa özlemek başka; kim olduğumuz ve neyi istediğimiz başka...
Ve bu oyunu önce ben bozdum.
Sen de bozabilirdin...
Özlemlerini seni sıkan terli bir gömlek gibi üzerinden çıkarıp bir bilinmezliğe doğru alıp başını gidebilirdin...
Önce ben çıkmak istedim yola. Bitişi değildi bu, sana duyduğum sevginin. Bu, sonu değildi içimdeki aşkın...
Bu yüzden, sen şimdi vazgeçtin kendi yolculuklarından; vazgeçtin, ruhunun gurbetinden dönmekten... Vazgeçtin, kendinden...
Ve sen şimdi her şeyi bile bile, beni bu hayata çağırıyorsun.
Özlemlerimize yer açmaya çalıştığımız, bu bilinmez, bu yalancı topraklara...
Beni yitirmemek için kendinden vazgeçiyorsun. Kendine dönmekten...
Sevgin, kendinden daha önemli. Sevgin, bugüne dek ertelediğin bütün yolculuklarından daha önemli... Bana duyduğun aşk için hep anlaşılır olmaya, hep iyi olmaya çalışıyorsun.
Bense, iyi ve anlaşılır olmak istemiyorum...
Belki de haklısın! Ben iyileşmek istemiyorum.
Hayat... İnsanlar... Bu dünya, pek inanmadığın halde senin söylediğin gibidir belki de... Babalar çocuklarını seviyordur. Kadınlar eşlerine sevgiyle bağlıdırlar. Otobüste yaşlı insanlara yer veriliyordur. İşçiler çalışkan, esnaf dürüsttür. Mevsimler iyi huylu, insanlar yardımseverdir. Geceleri aşk koruyordur şehirleri...
Ve en önemlisi, sen beni katıksız seviyorsundur...
Oysa, bilmiyor değilim ben bunları. Hayatın içindeyken, hayatı mahcup bir özlemle özlerim çünkü. Şükran duyarım ona ama yine de eksiğimdir ondan; belki de biraz fazla. Her şey hazırdır. Avuçlarımdadır özlediğim her şey ama yine de beni çağıran sese giderim ben.
Giderim, kendime... Onca emek, onca çile sonunda, bana sunulan her şeyi, istesem de istemesem de elimin tersiyle, iter giderim, artık ertelemek istemediğim yolculuklarıma...
Giderim, sonunda. Ulaşmak için çırpındığım, bu yüzden kendimi kınadığım her şey silinip gider; kendimle çırılçıplak kalırım orada...
Buymuş, derim; buymuş, işte, aradığım! Bu tarifsiz acı, bu tarifsiz çözümsüzlük. Bu saf hasret...
Ve orada yıkarım yüzümü, ağlayışımı gizleyen o karanlık sularla.
Yıkarım yüzümü, kaybetmenin, o deli, o çıplak sevinciyle...
İyi ki derim, iyi ki kaçıp gelmişim buralara... İyi ki burada kendimle baş başa yaralarıma bakmışım...
Oysa çok geldim, bu karanlık ve dost denizin önüne. Çok yalvardım ona. Ona, bu susuzluğun ne olduğunu bilmediğini söyledim. Korkusuzca açtım önünde varlığımı...
Yalvardım. Küfrettim. Haykırdım. Arındım.
Sınırlarımı aşmak istercesine hayatı ve bütün iyiliklerini, hayatı ve bütün kötülüklerini ve çözümsüzlüklerini ona şikâyet ettim.
Hayatı ve bütün aşklarını; sevgilerini...
Gözyaşlarımı karanlık denizin tuzuyla seviştirirken, o an hayatta olmaktan derin bir haz duyarken ama aynı anda yok olmanın sınırında gezinmenin kirli gururuyla, varlığımı ona şikâyet ettim.
Umutlarımı, aşklarımı ve özlemlerimi ona şikâyet ettim..
Anladım, sevgili!.. Anladım... Kendimi ve bana ait olan her şeyi şikâyet ettiğim bu karanlık denizin önünde. Anlam, özlediğim her şey, beni benden kopartıyormuş...
Anladım, sevgili!.. Ben iyileşmek istemiyorum...
İnan, hayatın, insanların iyi olup olmaması beni zerrece ilgilendirmiyor bu anda.
Kimse sorumlu değil. Suçlu yok. Böyleyim ben...
Sevgisiz, bencil biri değilim. Bunu en çok senin bilmen gerek.
Evet, aşkı çok arzuladım.
Girdim, çıplak ayakla onun topraklarına. Büyülendim ve sustum...
Ve ben aşkı özlerken, o, beni benden kopardı...
Aşk, ben bu hayattan kurtulmak isterken, beni bu hayata benzetti...
İşte bu yüzden, seni ne kadar sevsem de sen gidince ferahlık duymam...
Evet, en çok seni seviyorum, bu yeryüzünde...
Bunu kanıtlayabilirim sana...
Önceleri bundan çok utanırdım. Bir zaman sonra, yanımdan gitmeni istememden... Sen gidince, içimin ferahlamasından...
Ama artık utanmıyorum... Çünkü, en çok yokken, varsın sen bende.
Özlemini, hayalini alıp o karanlık denizin önüne getiriyorum.
Orada, sen yokken, seninle fısıldaşıyorum.
Orada, sen yokken, seninle haykırıyorum karanlık denize...
Senin yokluğunda ama yokluğundan daha sahici olan hayalinle arınıyorum, o karanlık denizin önünde.
Titreyerek, sabırsızca, çocukça ve cesur…
Seni, yokluğunu ve beni bu karanlık denizin önüne sürükleyen varoluşumla arınmak istiyorum...
Ne arıyorum ben burada? Benim için her şeyin iyiye ve doğruya gittiği söylenirken, neden, ben burada bana ait her şeyi yok etmek istiyorum?
Boşunaymış, alınganlıklarım. Boşunaymış, incinmelerim...
Sordum kendime, sordum; öfkemin ve arzularımın doruğunda sandığım an... Sordum, “Sahi, ne istiyorsun sen?” diye...
Çok cesurdum ama ölmek istemiyordum. Bu hayatı da istemiyordum aslında.
Çünkü kendimi ne kadar kandırsam da er geç, geleceğim yer, yine bu karanlık denizin önüydü...
Daha çok gidebilmek isterdim. Sonuna dek...
İçimde biriktikçe, beni yaralayan hüznümün ne olduğunu biliyorum. Hissettiğim yere kadar gidememekti, benim hüznüm. Hep, yarı yoldan dönmek... Hep, son anda vazgeçmek...
Burası bana ait değil. Bu hayat...
Sevgilim, beni affet! Sana duyduğum o büyük aşk, bana ait değil...
Düşünsene, en çok sevdiğim sensin ama yine de sen gidince içim ferahlıyor!..
Düşünsene, senin için her şeyimi feda edebileceğim şu an, yine de sensiz gitmek istiyorum o
karanlık denizin önüne!..
Sensiz... Orada varoluşumun o büyük acısıyla baş başa kalmak istiyorum...
Bu bir sevgisizlik; bu bir bencillik değil...
Ben değil, sen bozsaydın oyunu önce sen isteyecektin bunu benden...
Ve bil ki burada, bu karanlık denizin önünde, yokluğumla savaşırken, en çok senin adın geçiyor içimden!..
Senden aldıklarım, sana kattıklarım...
En çok da senin için hesap veriyorum, bu karanlık denize...
Saçlarının kokusu, gözlerinin cinnet yarısı, aşk için o derin çırpınışın, ölümü ne kadar istesen de hayata duyduğun o derin özleyişin... İnan, ben, kendimle birlikte sanabana ve dışımızdaki her şey için hesap veriyorum, bu karanlık denize!.
Ne olur, beni engelleme!.. Çünkü ne pahasına olursa olsun, giderim ben oraya... Orada, belki kendimi bulurum, belki bulamam: Ama giderim...
Engellersen, sana en korkak, en zavallı, en düşkün yanımı bırakırım...
Çoğu insan böyle yapıyor... Ve ben o çoğunluktan olmak istemiyorum...
Bırak, beni, gideyim kendime!.. Ne olur, incitme ve bunu benim bencilliğime yorma!..
Beni kınama ve araya aşkı, sevgiyi sokma!
Kalırsam burada, beni, benimle yalnız bırakırsın...
Ne olur, beni, benimle ıssız bırakma!..
Ne olur, “bana, benimle ihanet etme!..”
Sana göre belki gidecek bir yer yok. Hepsi hepsi, burası… Bir de aşk üzerine bütün bildiklerimiz...
Sakın, seni eksik sevdiğimden şüphelenme...
Ben bu hayata gerekli olduğu söylenen bir sürü şeyi, bu sevgi yüzünden öğrenmek istemedim...
Sen varken öğreneceğim her şeyi, sana rakip saydım... Ama yine de gitmek istedim, o karanlık denizin önüne...
Çünkü, gideremedi, susuzluğumu sendeki aşk...
Gideremedi, aşk üzerine bütün bildiklerim...
Gideremedi, avuçlarıma bırakılan özlediğim her şey... İşte bu yüzden, kendimden başka biri olmak istemiyorum...
Çok ama çok acı çeksem de almasın beni benden kimse... Bunu çok istiyorum...
Sen, benim için herkesten daha önemlisin...
Ama ben, kendisini özleyen bir başkasıyım...
Ve bildim. Kendimi anlamak, hayatı anlamak kadar düş kırıcıydı...
Ama böyle; belki de iyi ki böyle oldu...
İşte bu yüzden iyileşmek istemiyorum... Beni iyileştirmeye çalışma, ne olur!..
Ve beni benimle yalnız bırakma! “Bana, benimle ihanet etme!..”
Belki gidecek hiçbir yer yok... Belki her şey bu kadar…
Belki de boşuna çırpınıyorum... Boşuna kanatıyoruz gökyüzünü ve hayallerimizi...
Ama eminim, sen de biliyorsun.
Aşk, içindeki aşka rağmen yine de kendisini aramaya gidenlerle mümkün, bu dünyada...
CEZMI ERSOZ....
Yorumlar